
'Pir Sultan Abdal' hakkında:
2 Temmuz Vakfı
Ali Yıldırım yorumluyor
Kültür ve turizm bakanlığı
yorumluyor
Esat Korkmaz yorumluyor
Fuat Bozkurt yorumluyor
İrene Melikof yorumluyor
Nejat Birdoğan yorumluyor
Pirsultan Listesi:
01)Açılın
kapılar Şaha gidelim
02)Ademoğlu
şu dünyaya
03)Ağ gül
ile
04)Ağlama
gözlerim mevla kerimdir
05)Ağlayı
ağlayı durma
06)Ağlayı
ağlayı selmana geldim
07)Ah Hüseyin
vah Hüseyin
08)Alay alay
olmuş
09Alçakta
yüksekte yatan
10)Ali değil mi
Tüm liste
Liste 1(1-150)
Liste 2(151-ve yukarı)
|
“Uluslar, büyük oğullarıyla soluk alır.”
Fazıl Hüsnü Dağlarca
Dünyayı süslediği günden bu yana Türk kültür ve direnme dünyasının büyük
oğullarından birisi de Pir Sultan’dır.
16.yy Önasyasında birbirini kıran Osmanlı ve Safevi çatışmasının
Anadolu’da bıraktığı binlerce kurbandan birsidir Pir Sultan Abdal.
Başına gelecekleri bilirmişcesine :
“Kara toprak, senden üstün olursam
Ben de bu yayladan Şah’a giderim.”
demiş, ruhu ve doğallıkla düşünceleri kara düşünceleri altedip bugüne
değin gelmiş, elbette ki yarınlara da yürüyecektir.
Sislerle örtülü yaşamına eğilmeden önce bu yaşamın oluştuğu ve yayıldığı
coğrafyaya da eğilmek istiyoruz.Bu yaşamın coğrafyasının odağı bugünkü
Kuzey/Batı Sivas’tır. Yıldızeli’ne bağlı Banaz Köyünde yaşadığı
bilinmektedir.
Ancak bu Banaz’ın, şimdiki yerinde olup olmadığı belli değildir. Köy
yaşlıları bu Banaz’ın üçüncü Banaz olduğunu, ilk Banaz’ın Yıldız Dağına
daha yakın olduğunu söylüyorlar.
Bir söylenceye göre de, birgün kümesinin kazları korkuya kapılarak ürküp
uçmuşlar. Pir Sultan kazlarını yakalamak için peşlerinden gelmiş ve
bugünkü Banaz Köyünün içindeki pınarda onları bulmuş. Pınarın görkemi
kendisini büyülemiş ve o köy, o günden sonra, şimdiki yerine taşınmış.
Uşak iline bağlı Banaz ilçesinin ad benzerliğinin dışında bizim Banaz’la
ilgili olup olamayacağı bilinmemektedir. Köy erenleri, atalarının
oralardan geldiklerini de iddia etmektedirler.
1499 yılında Erzincan Tercan ilçesinin Sarukaya yaylağına gelmiş ve
büyük umutlarla Batı Anadolu’ya kadar ilerlemiş olan 1. Şah İsmail’in,
Uşak’tan geriye dönüp şimdiki Banaz’a gelmesi olasıdır.
Pir Sultan’ın yaşamını anlatırken bu coğrafya önemlidir. Köyün her yeri
Pir Sultan söylencelerine bağlanmıştır. Şiirlerine ilham olan Yıldız
Dağı, müsahibi Ali Baba ve çocuklarının annesi ile üzerine oturup
söyleştiği, Horasan’dan asasının ucuna takıp getirdiği değirmen taşı…
Taşlara basıp giderken çarıklarının kaytanlarının çözüldüğü köyün
üstündeki ince dere… Kendisinden kaldığı söylenen harap ama görkemli
evi…
Pir Sultan’ın yaşam öyküsünde iki yan vardır. Bu yanlardan biri, insanın
öz kültürünü, inancını, doğruluğu ve insanca yaşamayı simgeleyen
kendisi; öbür yan ise bir baskıcı inancın, zorlamaların, sömürünün ve
geri kafalılığın simgesi olan Hızır Paşa…. Bu iki zıt gücün tarihteki
yeri incelendiğinde Gölpınarlı’ya göre :
“Pir Sultan Abdal, Alevilerce ulu sayılan yedi büyük şairden birisidir.
Öbürleri Nesimi, Hatayi, Pir Sultan’ın müridi Kul Himmet, Faziletname
sahibi ve Kalenderi Otman Baba postunda oturan Akyazılı mensubu Yemini
16.yy ilk yarısında Necef’te vefat eden Virani ve Kazak Abdal..
Yedi büyük Alevi ozanından biri olan Pir Sultan Abdal’ın, “öğrencisi
Hızır’ın O’ndan izin alıp Paşa olması, Hızır’ın halka zulüm etmesi ,
yemeğini köpeklerin bile yemeyişleri, Mürşidi Pir Sultan’ı çağırtıp
içinde ŞAH kelimesi geçmediği üç deyiş söylerse bıraktırabileceği, ancak
Pir Sultan’ın tümü ile bu isteğin tersine deyişler söylediği, sonunda
asılması ama ertesi gün darağacından inmiş göründüğü ve Sivas’ta çıkıp
dört yöne doğru gittiği anlatılagelmektedir. Sanki Pir Sultan gerek
zindanda, gerekse darağacında bu söylenceleri doğuran deyişler
söylemiştir.
Pir Sultan, Kepçeli’de “Siyaset Meydanında” bugünkü Mezbaha Meydanı
asılarak idam edildi.
Sivas’ta Aleviler, Pir Sultan’ın asıldığı yeri tarif ederlerken diyorlar
ki :
“Darağacı şimdiki mezbahanın bulunduğu yere kurulmuş. Ölümünden sonra da
biraz ötesine gömülmüş. Yaklaşık olarak burası mezbahanın cümle
kapısının biraz ilerisi. Burası geçen yüzyıllarda sur gibi olup adına
“Siyaset Meydanı” denirdi. “
“Kimi söylentilere göre mezarı Sivas’la Banaz arasındaki Karaçayır
bucağında, bir kısmı da Zile’nin bir köyünde olduğunu söylüyor. Belki
her ikisi de doğrudur. Çünkü aynı tapşırma ile söylenen 5 şair daha var.
Onların nerede yattıklarını bilmiyoruz.” (İ.Aslanoğlu, Pir Sultan
Abdallar, Erman Yayınevi, 1984)
Bugünün Anadolu Aleviliğinde Pir Sultan Abdal olabildiğince
yaşamaktadır. Bu da O’nun dönemindeki Hızır Paşa’ların bugün de
yaşadığını gösterir. Pir Sultan’ın neden halen bu kadar kutsal ve canlı
yaşaması için Alevi düşüncesine bir göz atmak gerekiyor.
Alevi düşüncesinde kutsallık, gözün görebildiği, kulağın duyabildiği
elin değebildiği, özetle beş duyunun algıladığı tüm varlıklara
yöneliktir. Bu kutsallık, aklın ötesine çıktığında sarsılır. Alevi
insanı, soyut kavramlardan uzaktır. Bu nedenle tarihin kimi dönemlerinde
kendisine dayatılan doğa ötesi varlıklara hep uzak kalmıştır. O, kendi
inancını, kendi kültüründen çıkararak yapılandırmıştır.
Bu kültür, salt etnik bir temele dayandırılamaz. Alevi inancında
Göktanrı ( Şaman ) kültürü yanında Zerdüşt ve Buda kadar asıl ve
bunlarla dönem dönem ilişkiler kurulan Hristiyanlık, Yahudilik ve
İslamlık izleri de vardır.
Bu durum Aleviliğin bireyselliğini değil, evrenselliğini gösterir. Bu
yüzdendir ki, 10/11 ve 12.yüzyıllarda Batıni/İsmaili adı altında bir
gizlenme göstererek yaşamını sürdüren bu din, 3. yüzyılda İran ve
çevresinde egemen olan, bir dönemde Asya Türklerinin de devlet dini
olarak algıladıkları MANİ dinini en yakın çağrıştıran inançtır.
Mani inancı, bugün Fransa’da Pirene Dağlarının doğu yamacında Tulus
kenti çevresinde; Oniki sayısının kutsallığı, karşılaşan kişilerin üçer
kez öpüşmesi, insana saygı, belli tapınak yerlerinin (onlarda kilise)
olmazlanışı, din adamlarının bir lokma bir hırka ile yetinmesi, ele,
dile, bele bağlılık, ateşin ve ocağın kutsanması vb. olarak
yaşamaktadırlar.
Onlar Fransızca konuşurken, Mani dinin yaşatan Bogomi / Gazari
Bosna’lıları da kendi dillerinde Bektaşiliği yaşamaktadırlar. Bu nedenle
bin yıldan fazla bir zamandan bu yana bir takım değişiklikler elbette
Anadolu Aleviliğini bugünkü görünümüne getirmiştir. Gene de Alevi
inancından olmayan bir kişiye de yardım edilip onun inancına saygı
duyulması Alevinin sınırsız laikliğini göstermektedir.
Yaşadığımız çağda bir sivil örgütlenme kurumu olarak kurduğumuz Alevi
Derneklerinin, vakıflarının tümü de bir mezhebin, bir dinin yaşatılması
amacından çok, demokratik ve laik bir yaşamın, özetle çağdaş bir yaşamın
yerleştirilmesi amacına yöneliktir. Gerek üyeler arasında, gerekse
yönetim kurullarında Alevi kökenden olmayan kişilerin varlığı bu amacın
büyük kanıtıdır.
Pir Sultan, sömüren karşı emeği, zulme karşı özgürlüğü, kulluğa karşı
eşitliği, yalana karşı doğruluğu, yabancıya karşı özü simgeliyordu.
Doğaldır ki, O’nun adıyla bağlı kuruluşlar da o yoldan yürüyeceklerdir.
Nejat Birdoğan
Kaynak : “Anadolu Aleviliği ve Pir Sultan Abdal “ adlı kitaptan.
Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Yayınları 1998
|
|